Arkadaş Okul, 11. Yedi İklim Kampı’nı kadim Ephesus topraklarında gerçekleştirdi. Küçük Menderes’in denize kavuştuğu sulak alan, Samos’un ışıkları ve Ayasuluk Tepesi’nin antik ruhu kampın içinden akıp geçti. Komşuculuk, kumsal oyunları, kuzine yemekleri, iyot kokusu, zeytin gölgesi derken katılımcılarla söyleştik.
Yedi İklim Kampları deyince aklına gelen ilk şeyler neler oluyor ?
Olcay: Dayanışma, imece, çocukça neşelenmek, çadır Kurmak, orman, deniz, hayallenme, tekillenme, sohbet, paylaşmak, curcuna, oyun oynamak.
Sence bu kamplardaki pozitif duygunun sebebi nedir?
Tuçe: Kamplar küçükken oynadığımız komşuculuk oyunlarını hatırlatıyor bana. Büyüdük ve bu yetişkin oyunu sayesinde Arkadaş’larla vakit geçirmenin eğlencesini keşfediyoruz yeniden. Yaşamın dayanışmacı, paylaşımcı ve oyuncu yanını deneyimliyoruz. Sınırlar, duvarlar olmadan ağaçların ve gökyüzünün altında “birlikte” bir yaşam kuruyoruz.
Güne beraber merhaba deyip, günbatımında birlikte kederleniyoruz. Sabah uyandığımızda komşumuz bir kahve uzatıyor, bir başkası akşamdan kalan bulaşığı yıkıyor, biri ateşi yakıp çayı koyuyor, diğeri de sofrayı kuruyor. Günlük işler, ortak oynanan bir oyuna dönüşüyor, oyunun pozitif duygusu da bize geçiyor.
Son kampta en çok keyif aldığın etkinlik ya da olay neydi ?
Ela: Kumsalda oynadığımız oyunlar ve traktör yolculuğu. Kumsal çok geniş olduğu için istediğimiz kadar koşabildik. Babam da istediği kadar koşabildi. Traktörde 13-23 felan kişiydik, düşünsene, şarkı söyleye söyleye denize gittik.
Traktörle nereye gitmek isterdin?
Uzun bir yolculukla Ankara’ya gitmek isterdim. Gece olunca dinlenmek için çadırları da yanımıza alırdık, hep beraber dinlenip yine yola çıkardık. Ankara’da annemin gösterdiği güzel bir yer var, oraya giderdik.
Bu kamp ortamıyla yeni tanıştın, dikkatini çeken şeyler ne oldu ?
Güllü: Dikkatimi çeken birarada yaşayabilmek, hep beraber yemek, içmek. Üç günde beni birlikteliğe alıştırdınız, şimdi yalnız yemek yiyemiyorum; komşularımı çağırdım hep, onlarla teselli oluyorum. En çok dikkatimi çeken, doğa, çocuk, mutluluk ! İnşallah bir daha yaparız böyle bir kamp.
Kamp ortamı ile Arkadaş Okul’un pedagojik modeli arasında bağlantı görüyor musun?
Başar: Arkadas Okul’un pedagojik modeli dendiğinde aklıma ilk gelenler ekoloji ve demokrasi. Bu yüzden kamplarla pedagojik model arasında kesinlikle bağlantı görüyorum.
Biz kamplarda kimi zaman Nif dağının hiç görmediğimiz sulak bir köşesinde kimi zaman Foça’nın bakir bir düzlüğünde doğanın bir parçası olma fikrini hayata geçiriyoruz.
Afili dursun diye söylemiyorum bunu, gerçekten de klasik bir kamp değil bu. Her defasında çok acayip bir yerde, doğayı ve şartları zorlamadan, doğanın akışına dahil olmaya çalışan bir avuç “şehirli” olarak olabildiğince demokratik ve kollektif yaşamaya gayret ediyoruz. Kadin, erkek, cocuk, hayvan her türümüzle dahil oluyor; güne birlikte uyanıyor, günü birlikte kapatıyoruz. Bazen eleştiriyor, çokça oyun oynuyor, eğleniyor, yoruluyor, yemek için kaygılanıyor ve ateş başında dinleniyoruz.
Belki de en önemlisi okulun tüm bileşenleri (çocuk, anne, baba, öğretmen) olarak rollerimizden “çoğunlukla” sıyrılarak olana bitene dahil oluyor, çemberde sıra bize gelince ne desem acaba heyecanını yaşıyoruz. Bazen tekilleniyor, bazen çoğunluğa karışıyoruz; bazen takip ediyor bazen liderlik ediyoruz. Ezcümle eğleniyor, öğreniyor ve deneyimliyoruz. Sanırım aynı okul gibi.
Sence kamp gibi bir yerde sürekli birlikte yaşamak nasıl bir fikir ?
Yağız: Üzücü bir fikir. Tüm kıyafetlerimi ve oyuncaklarımı yanıma alamayacağım için, bulamadığımda üzülürdüm.
O halde, hepsine yanına alabileceğimiz şekilde birlikte bir kampta yaşadığımızı düşünelim.
Ona paramız yetmez. Hepimizin içine girebileceği bir çadır çok pahalı olur.
Herkesin özel bir çadırı olsa ve tıpkı okul kamplarındaki gibi yan yana yaşama fikri nasıl görünüyor?
Çadır apartmanı gibi görünüyor gözüme. Ama bu apartman yükselmiyor, yan yana apartman. Hatta bir çember apartmanı olabilir. Böylece çember alanımız da hazır olur. Evden çıkınca hemen çembere girmiş oluruz. Bir tane de çadır market olur, oradan alış veriş yaparız. Yemekleri de beraber yeriz, yemekte sohbet çok güzel olurdu.
Sence kamptaki bu kolektivite nasıl sağlanıyor ?
Serap: Ortaklaşmacılık insan toplumu olarak kadim bir özelliğimiz. Kültürel birikimimizin arketipi aslında kolektiv üretimler. Modern yaşamlarımızda bireyciliğimiz ve bireysel konfor alanlarımız vazgeçilmezimiz olarak önümüze tekrar tekrar servis ediliyor olsa da topluluk olarak ortak düşünebildiğimiz, hareket edebildiğimiz her durumda tekrar tekrar en eski en güçlü tarihsel anılarımız geri çağrılıyor ve bizi bütünleyiveriyor.
Çadır kurmak bizi kendi barınağımızı inşa etmeye, çadırlarımızı yan yana kurmak bir mahalle bir köy oluşturmanın heyecanına, karnımızı doyurmak için alışverişten pişirmeye süreci paylaşmak anılarımızdaki toplayıcı-avcı analarımızla iletişimleşmeye kavuşturuyor bizi. Çemberler kolektivin sözünü ve duygusunu birliyor. Oyunlar oynarken personalarımızdan özgürleşiyoruz ve o ilkelliğimize, çocukluğumuza kavuşuyoruz. Kamp meydanında her çocuk hepimizin çocuğu oluveriyor, sorumluluğuyla, sevgililiğiyle, kaygısıyla. En derinlerimizde bildiğimiz komün ruhu uyanıyor. Kadim bilgelik bu kolektivin sağlanmasında bize rehberlik ediyor…
Özellikle vegan-vejeteryan yaşayan insanların eleştirilerini düşününüce bir kamp menüsü nasıl olmalı sence ?
Her bir yolun çoğulculukta birleşmesi ile beslenme ve yaşam dinamiklerinde çokça ayrıştığını düşünen, bilen insanlar da aynı sofrada buluşuveriyor. Yanımızdakinin duyarlılığına dokunabildiğimiz yerde kucaklaşabiliyoruz işte. Kamplar aktif günler aynı zamanda rutinlerin dışında günler. Hem daha iştahlı olduğumuzu hem de sağlıklı, dengeli beslenmenin önemli olduğunu biliyoruz böyle günlerde.
Katılımcıların beslenme saikleri hakkında hiçbir bilgimiz olmasa da en kapsayıcı menüyü hazırlamak bu nedenle de çok elzem. Ortak sofralarda bir araya geliyoruz ve her birimizin sofradaki her bir yemeği hiçbir kaygı duymadan, o sofrada bulunmanın enerjisini hiç eksiltmeden orada bulunması, sofranın herkesi kucaklaması önemli. Bu yüzden yıllardır kamp menülerini hepimizi kucaklayacak şekilde düşünüyoruz.
Kamp çemberleri hakkında neler söylemek istersin ?
Deniz: Çemberler benim için güzel geçti. Tanışma çemberi etkiliydi, herkes birbirini güzelce tanıyabildi. İkinci diyeceğim iş bölümü. Çemberde herkes kendi yapacağı şeyi iyi anladı ve uygulayabildi. Değerlendirmeye gelirsek, kamp güzel geçti ama bazı kişiler eleştirilerini ortaya çıkarmak istememiş olabilir. Nasıl diyeyim, söylediğinde birileri üzülecek diye söylememiş olabilirler (nezaketten)
Kampta ateş başındaki fikirleşme çemberini nasıl buldun?
Sevgi: (Yağmur yağıyor, seller akıyor) Bu melodik tekerlemeyi bunca yıl kuşaktan kuşağa taşıyan nedir? Yağmura söylenmiş onca şarkı varken, en az üç kuşaktır yağmurun damlamasıyla hemen herkesin dilinden dökülen, çocukların aklına ilk bu şarkıyı getiren nedir? Tınısının ritmiyle taşınan bir büyü müdür yoksa Araplığı küçümseyenin sürdürdüğü bir kara büyü müdür? Biz ateşin başına toplandık. Önce Onur gitarını tıngırdattı, sonra biz çocukluk şarkılarımızı mırıldandık. Sonra Yağmur, Seller ve Arap kızı ateşin başında oturanların bilinçdışına eğildiler ve seslendiler, heeey orada neler var?
Zeytin ağacının eşliğinde, yıldızların gölgesinde, ateşin davetiyle içine döndü bazıları, bazılarına göreyse ne gereği vardı, Arap Kızından bunca konuşmanın?Ateşin başında ne mi oldu? Bazıları konuştu. Kelimeler, bir şeyleri sembolize ederek ağızlardan döküldü. Konuşan kendini duydu, sonra ateş başındaki ötekiler onu… Duydukları, duyanların öykülerine dokundu, sonra kimi konuştu, kimi sustu. Ateş yardım etti. Susulurken bile duyuldu uzaklardaki çocuk-luk-ların sesi.
Peki ya, arap kızı yağmurda sokakta kaldıysa ve içeriden dışarı değil de, dışarıdan içeri bakıyorsa? Siz hiç çocukken davet edilmediğiniz bir evin camından içeri baktınız mı? Siz hiç çocukken, bir şekilde, bir yerlerde dışarıda kaldınız mı? Kulaklar bunları duydu, ateş de bilinçdışını gıdıklayınca, bazılarımıza dışlandıklarımız geldi, camdan içeri bakan arap kızı oluverdik. Birlikte sustuk bir süre.
Bence, şarkıyı yazan kadın, yok hayır, bendeki erkek. Arap kızı şarkısını yazan kişi nasıl biridir acaba, neden böyle bir şarkı yazmış ki? Arap kızı ne diyor bu şarkıya?
Çok akılda kalıcı bir tekerleme ve melodi ile, bir durum betimlenmiş yalnızca. Sana katılmıyorum, bir köle çocuğunun öyküsü anlatılmış bence. Bir dakika, bir çocuk şarkısından bu kadar konuşmak akıl karı bir iş değil. Ne yapıyoruz biz böyle.
Hem zaten, öyle pek de kolay değildir, çocuk-luk-larda dolaşmak. Hem zaten artık arap kızı da denmiyor artık, komşu kızı deniyor.
Ama ya, bu değişiklik kültürel ve etnik çeşitliliği bitirmeye hizmet ediyorsa? Arap kelimesine bile tahammül olmadığından geldiyse komşu kızı? Öteki’yi yok ederek ötekileştirme sonlanır mı hiç! Bir dakika ya, Arap kızı güzel kişi anlamında değil mi ki ya, hem başka şarkılar da var güzel arap kadınına söylenen
Böyle böyle zeytin ağacının eşliğinde, yıldızların gölgesinde, ateşin davetiyle içine döndü bazıları, bazılarına göreyse ne gereği vardı, Arap Kızından bunca konuşmanın? Onur sordu, ateş yardım etti, tüm bu sesler, hem kendi öykülerimize dokundular, hem de hep bir olup yeni bir öykü yazdılar.
Onlarca sesin öyküsü var artık bu şarkıda. Arap kızı, kamptan önceki arap kızı mı artık… Hiç değil! Şimdi çok sesli bir şarkı bu. Kızıma bu şarkıyı Sunay Akın’nın hikayesinden değil, arkadaşım Mehmet’in gözünden anlatacağım ve babası Alper’in dediği gibi güzel bir Arap çocuğunun yağmurunu anlatacağım. Çok sonra, gün gelecek kolektif ön yargıyı da konuşacağız elbette ama şimdi onun bilinç dışı kurulurken değil! Şimdi ona soracağım soru; senin güzel Arap kızın evin içinden mi bakıyor, dışından mı?
Ortak sofra hakkında neler söylemek istersin ?
Hasan: Ortak sofra beni çocukluğuma götürür. Ortak sofra güçlü kılar, mücadele etmeyi ,ayrım yapmamayı öğretir. Aynı sofraya oturduğumuzda ilişkiler üst seviyeye taşınır. Adil olmayı öğretir. Aç kalmaz mesela kimse, sonradan da gelse her tabaktan birer kaşık verilerek yeni bir tabak oluşur. Keyifli sohbetlerin merkezidir. Kişilerin konuşulmadığı bir yerdir. Herkes herkesin umrundadır ,ortak bir ruh var olur kendiliğinden.
Kampta en çok sevdiğin yer neresiydi ?
Aksel: Çadırların çevirdiği yuvarlak alanın ortası.
Neden ?
Bu alanda herkesi görebiliyordum, hem kitap inceleyebiliyordum, hem de çadırımıza yakındım.
Sen tuvalet çukurumuzun kazılmasını da izledin, yardım da ettin. Bahçe tuvaleti konusunda ne düşünüyorsun ?
Biraz garipti, çünkü bence tahtalar çok sağlam değildi. Üstü açık olduğundan kuşlara bakabiliyorsun tuvalette. Ama üstünü kapatmazsan sinek gelir. Tuvaletimin üstüne ağaç parçaları (talaş) attık, aslında talaşlarla oynamak istedim. Güzel bir oyuncak bence.
Film izlemek de çok keyifliydi. Kardan Adam filminde kardan adamın canlanmasından etkilendim. Filmin müziklerini de çok sevdim.
Kamp Açıkhava sinemasında birlikte izlediğimiz Kırmızı Balon filmi hakkında neler söylemek istersin ?
Sevinç:Kamp atmosferi ve filmin güzelliği inanılmazdı. Çok sesli bir sessiz filmdi. Müzikler kırmızı balonun sesiydi adeta, kırmızı oldum olası bana radikalliği çağrıştırmıştır. İzlerken kırmızı balonla birlikte cocuğa eşlik edip şehri dolaştım insanların yaşam biçimlerini gözlemledim.
Yoksulluğun olduğu bir semtte kırmızı balon dikkat çekmeye başladı film ilerlerken ve sonunda bu mutluluk fazla gelmişti, çocukluğunu tam yasayamamis çocukların ofkesiyle patlatıldı.
Tarihte bazı mücadeleler ölüm olduğunda yayılır ve direniş büyür ya kırmızı balonun patlatılması da bütün her renkten balonların kırlardan kentlerden çıkıp☺️ çocuğun elinde birleşmesi çok anlamlıydı. Dünyanin bütün balonları birleşin !
Kamptaki imece kültürünü değerlendirir misin?
Gökhan: Kampta herhangi bir konuda kimseden yardım istemeye ihtiyaç duymamayı çok seviyorum. Yaptığın işle ilgili her an yanında sana yardım eden birisi beliriveriyor. Bazen insanların hayatlarında daha önce hiç karşılaşmadıkları konular olabiliyor. Yine de hevesle imeceye katılmaları etkileyici.
Kamplarda okul çalışanları ile ailelerin ilişkilerini nasıl buluyorsun?
Açıkçası kampın içinde böyle iki grubun olduğunu bile farketmiyorum. Herkesin sıfatlarından, statülerinden sıyrılıp kamp sakini olduğu, birbirini can kulağıyla dinlediği, beraber deneyimlemekten keyif aldığı insanlara dönüşüyoruz. Kamplarımızın ismi rahatlıkla “Arkadaş Kamp” olarak adlandırılabilir.
Kampta ortak sorunların çözümünde kolaylaştırıcı olan şey ne?
Mesut: Kamp kuralları ile ilgili bilgilerin önden bildirilmesi çok fazla şeyi kolaylaştırıyor. Yine açık iletişime dayalı çemberlerde gönüllülük, sorumlulukla ilgili dağılımların belirlenmesi önemli bir kolaylaştırıcı
Kampların birkaç gün için demokratik komşuluk ilişkileri geliştirdiği fikrine katılır mısın ?
Bu biraz kamp katılımcılarının kişilikleriyle de ya da demokratik yapıda olup olmadıklarıyla da ilgili diye düşünüyorum. Yani demokratik komşuluk anlayışla ilgili, eğer kişi bencilse, elbette dayanışmacı bir kampta da bencilliği sürecektir. Demokratik bir ortamda elbette kendini zorlayabilir ama birbirini dinleyebilen ilişkiler için daha çok deneyime ihtiyacımız var.
Birbirini anlayabilen- dayanışmacı ilişkileri güçlendirmek için kamptan başka neler yapılabilir ?
Periyodik olarak sanat atölyeleri oluşturulabilir; bu görsel sanatlardan, hikaye yazma atölyesine, karşılaştırmalı tarih çalışmalarına, oyun atölyesi, oyuncak yapım gibi…
Kamptaki topluluğu birbirini dinleyebilme becerisi açısından nasıl buldun ?
Çağla: Bence birbirini dinleme becerisi çok iyiydi herkes de dinledikten sonra rahatça fikrini belirtebiliyordu. Oyunlarda, ateşin yanında ya da genel konuşurken çocuklar da dahil bence herkes birbirine kulak verdi, sorular sordu anlamadığını belirtirken çekinmedi. Bir konu açıldığında konunun üzerinde durmaya ve konular arasında çok hızlı hızlı geçiş yapmamaya da çok dikkat etti herkes.
Ekolojik tuvalet sana ne anlatıyor ?
Mehmet: Toplulukla beraber cukur kazmak ve tuvalet yerini, materyallerini hazırlamak ilk bakışta iyi duygular hissettirir. Topluluk olma hissini arttırır. Doğa ile bütünleşik yaşadığını hissettirmek açısından olumlu hisler verir. Ancak bu kent yaşamından doğaya dönmeye çalışan insanlar için geçiş aşaması olabilir. Bu konu topluluk halinde konusulmalidir.
Ancak, dışkılamak ve dışkı ile iliskilenmek bireysel bir eylem olmalı. İnsanın doğada yalnız başına dışkılaması, dışkısını gözlemlemesi kendi ile olumlu-olumsuz diyaloglar yaratmasını ve dışkı ile barışçıl bir ilişki içine girmesini sağlar. Köyde çocukken ve tuvaletsiz evde yaşarken dışkıdan hiç tiksinmediğimizi ve onu merakla incelediğimiz hatırlarım. Rengine ve önceki gün ne yediğinizi bakardık. Belli bir süre sonra dışkiımızdan karpuz vb.fideler çıktığını fark ederdik. Hatta arkadaşlarımızla zeytin tarlalarında ve bazen ağaçlarda toplu şekilde dışkılardık. Bu eylem uzun sürer ve bu sırada muhabbetler ederdik. Çukurda ve sonra evin içinde tuvalet yaratmak dışkından tiksinmeye ve insanın kendine yabancılaşmasına sebep oldu.
Ekolojik tuvalet topraktan gelen besinlerin vücuttan geçerek en kısa yoldan tekrar toprakla buluşmasıdır. Benim için ekolojik tuvalet dışkının sıfır atıkla doğrudan doğaya bırakılması ve döngü icine dahil edilmesidir.
Kampta kolektif bulaşık yıkamak sana ne anlatıyor ?
Ercan: Bulasikların basinda depomuzdaki suyu idareli kullanmak icin kova sistemi kullandik. Akan suda bulaşıklarımizı durulamadiık ama kovaların başında sohbet hiç kesilmeden hep aktı.
Bence bir sonraki kamp doneminde çocuklarımızında bulaşık deneyimini yaşamaına fırsat vermeliyiz
Kamp sonrası aklımıza geldi bence tüm dayanışmaya çocuklarımızı da dahil etmeliydik, bir sonraki kampın gündemlerinden biri olabilir belki. Alışveriş, bulaşık, kompost, eko tuvalet, mutfak islerine çocuklardan da gönüllü olmalı diye düşünüyorum.
Kampta farklı yaştaki insanlar birlikte keyifli vakit geçirmeyi başarabiliyor mu ?
Kevser: “(Küçük) çocuklar da aynı bizim gibi, sanki yetişkinlerle konuştuğum gibi hissettim.”
Kampa Ayvalık’tan beraber geldiğim 12 yaş ortalamasında olan arkadaşlarımın yorumu sanırım soruya doğrudan bir cevap olabilir.
Hem çadır önlerinde hem ortak alanlarda gördüğüm hep kıkırdamaya yakın muhabbetlerdi. Herkes birbirini gözeterek anın tadını çıkarmaya çalışıyordu diyebilirim.
Kendi adıma ve geldiğim grup adına çok keyif aldım. Keşke daha çok kalsaydık diyoruz hâlâ…
İnsanların bir otelde değil de, doğal bir arazide bir araya gelmelerinin kazanımları ne olabilir ?
Bulut: Doğal ortamlarda buluşmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum çünkü oteller sizi sınırlı bir ortama kısıtlarken doğal ortamda kocaman bir alanda özgür bir şekilde maceralara çıkabilirsiniz. İsterseniz çadırda durabilirsiniz, isterseniz etrafı gezebilirsiniz. Çadırınız eviniz gibi oluyor inanın bana. Genel olarak o özgürlük hissini başka hiçbir yerde bulamazsınız.
Kamplarda bazen 3-4 gece süren bir tür komşuculuk oynuyoruz ? Bunu daha uzun süreli birlikte yaşama deneyimleri olarak düşünebiliyor musun ?
Emin: Kamp ilişkilerinin böyle sorunsuz geçmesi gönüllülüğe ve iyi niyete dayanıyor bence. Hatta her kampta birlikte keyifle yaşama konusunda daha organize olduğumuzu görüyorum.
Uzun süreli yaşama deneyimleri ise bu kadar kalabalık değilse de, 4-5 aile ile denemeler yapılabilir diye düşünüyorum.