Okul Emekçilerinin Gözünden Pandemi Süresince Uzaktan Eğitim ve Okulun Yeni Haline Dair…
Pandeminin ilk aylarında evden yürüttüğün eğitimin ‘uzaktan hali’ senin açından nasıl ilerledi?
Ceren: Teknoloji ile pek ilişkim olmadığı için önce uyum sağlamakta zorlandım. Ama ekrandan da olsa çocukları görmek ve onlarla vakit geçirmek çok iyi hissettirdi. Sosyal alanlarımızdan uzaklaştığımız ve ilk kez deneyimlediğimiz böylesi bir süreçte toplulukla iletişim halinde kalmak benim için süreci kolaylaştırdı. Uzaktan dahi olsa çocukların gelişimini gözlemlemek ve desteklemek, ilkokula geçecek çocukları sürece hazırlamak önemliydi. Bunun neredeyse örgün eğitim kadar verimli geçtiğini düşünüyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı pandemi koşullarında okulların açılmasına dair tedbirler açıkladı. Okullar sağlık ve güvenlik konularında çeşitli uygulamalar geliştirdiler. Yedi İklim bu süreci nasıl yaşıyor?
Ceren: Sürece okulun fiziksel koşullarını hazırlamakla başladık. Eşyaları azalttık, dezenfeksiyonu zor olabilecek materyalleri, halıları kaldırdık. Okul içerisinde ve dışarısında dezenfeksiyon bölgeleri hazırladık. Oyunlarımızda, etkinliklerimizde, yemeklerimizde ve dinlenmelerimizde olabildiğince mesafeli ve açık alanda olmaya çalışıyoruz. Çocukların sürece adaptasyonu ile ilgili çeşitli oyunlar, şarkılar ve etkinlikler hazırladık, onlar da oldukça iyi ve hızlı uyum sağladılar. Her türlü materyal ve eşyayı kullandıktan sonra dezenfekte ediyoruz ve maskelerimizi gerekli durumlar dışında çıkartmıyoruz.
“Maskeli” okulu çocukların gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Ceren: Başta herkes gibi ben de çocukların olumsuz etkilenmesinden korkuyordum. Şimdi geldiğimiz nokta ise oldukça olumlu. En temelde çocuklar kişisel olarak alan kavramını içselleştirdiler. Birbirlerinin kişisel alanına saygı duyuyorlar ve kendi alanlarını koruyorlar. Temel hijyen alışkanlıkları da artarak pekişmiş oldu bu süreç. Birbirlerine el yıkamayı, kullandıkları materyalleri dezenfekte etmeyi hatırlatıyorlar. Bireysel ve topluluk sorumlulukları da maske kullanımı sayesinde artmış oldu. Süreç etkinliklerimizi de pek etkilemediğinden gelişimsel olarak bir olumsuzluk görmüyorum. Süreçte yaşanan en önemli olumsuzluk, fiziksel temastan kaçınmak oldu. Çocukların birbirleriyle ve bizimle fiziksel temasa, sarılmaya ihtiyaç duydukları zamanlar oluyor. Bunun için yerini tutmasa da alternatifler oluşturduk, uzaktan parmaklarımızı dans ettirerek sarılmak gibi…
Pandeminin ilk aylarında evden yürüttüğün eğitimin ‘uzaktan hali’ senin açından nasıl ilerledi?
Nigar: Açıkçası; çocuklardan uzak kalma fikrine alışamamıştım. Standart bir düzenin getirdiği “tek düzeylik” fikriyle boğuşurken “uzaktan eğitim” bir nebze olsun iletişimde olmamızı sağlamıştı. Evlerdeyken; doğanın devinimini anlatmak istediğimiz bir “eko-belgesel” serisi ile çocuklara; çiçeklerin uyandığı, nehirlerin coştuğu, kuşların yuvalandığı anları kaydettik. Bunu yapmak bana çok iyi hissettirdi. Çocuklardan da önemli geri dönüşler aldık.
Milli Eğitim Bakanlığı pandemi koşullarında okulların açılmasına dair tedbirler açıkladı. Okullar sağlık ve güvenlik konularında çeşitli uygulamalar geliştirdiler. Yedi İklim bu süreci nasıl yaşıyor?
Nigar: Artık bir gerçeklik vardı önümüzde. Buna dair pedagojik temelli çözümler üretmenin çocuk katılımı açısından gereklilik olduğuna karar verdik. Maske kullanımı, mesafe okuldaki herkesin uyumlanabileceği bir hale dönüştü. Çoğu fikir çocuklardan geldi ve bu fikirleri sahiplendiler. Dirsek selamlaşması, parmak ucu kucaklaşması, maske kullanmayı hatırlatan “mama maske” seslenişi, maskenin burun üstünden düşmesi halinde “bibibibip” sesi… Şu sıralar bize bunları onlar hatırlatıyor diyebilirim.
“Maskeli” okulu çocukların gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Nigar: Maske takmaya dair tepkisel yaklaşacaklarını düşünmüştüm. Ama tam tersi; öz disiplinlerine daha da katkı sağladı. Kendilerine ait eşyaları kullanmalarının ve dezenfekte etmelerinin getirdiği sorumluluk bilinci arttı. Kendi belirledikleri kurallar ile sorunlara çözümcül yaklaşma becerileri gelişti. Çocuğun çocuktan öğrendiği güzel bir ortam oldu.
Pandeminin ilk aylarında evden yürüttüğün eğitimin ‘uzaktan hali’ senin açından nasıl ilerledi?
Esra: Pandemiden hemen önce Yedi İklim’le kaynaşma sürecim devam ediyordu. Haliyle okuldan, çalışma arkadaşlarımdan ve çocuk arkadaşlarımdan ayrı düşmek mevcut kaygılarımı daha da besledi. Gözlemleyebileceğim, deneyimlerimi aktarıp yeni deneyimlerle pekiştireceğim alandan uzaklaşmış, yalnız başıma bir ekranın karşısına kurulmuştum. Sürecin başından beri gözettiğimiz yegâne şey topluluk fikrini sürdürmek ve hatta daha önce tahayyül etmediğimiz bir biçimde okulun eksenleriyle yeniden ilişkilenmekti. Çocuk arkadaşlarım olmaksızın bir kameranın karşısına rahatça geçmek, anlam dünyalarında -o an elimden gelen yalnız bu olduğundan- paylaşmak istediklerime alan açmak için kendimden emin bir şekilde konuşmak sanırım bir buçuk, iki ayımı aldı. Sıkışmış ve yetersiz hissediyordum. Onlara bahçemdeki kayısı ağacından, karşı apartmandaki çocuk arkadaşımdan, kahvaltıda çiçek yiyen kedilerden bahsettim, duygudaşlığımızı sürdürürken böylesi bir öğrenme ortamında her birimiz için nefes alma alanları açmaya çalıştım. Sürecin uzaması ve iletişimimizin bu sınırlar dahilinde ilerlemesi ihtimali beni endişelendirmeye devam etse de, kendi ‘öğretmenlik’ pratiğime dair çözüm üretme becerim, iletişim dilim ve izlediğim yol arkadaşlarımdan, çocuklardan, kendi sürecime dair içe dönmelerimden beslenerek dönüştü, gelişti… Uzun toplantılar, çember öncesi aksaklıklar, bilmece soran kuklalar, ekrandan sıkılıp uzaklaşan çocuk arkadaşlar ve kurgu dışı olsun diye defalarca başa sarılan videolarla pek çok şeyi –yeniden- öğrendiğim, yine de tekrar yaşamaktan korktuğumu itiraf edeceğim bir süreçti…
Milli Eğitim Bakanlığı pandemi koşullarında okulların açılmasına dair tedbirler açıkladı. Okullar sağlık ve güvenlik konularında çeşitli uygulamalar geliştirdiler. Yedi İklim bu süreci nasıl yaşıyor?
Esra: Yedi İklim, çocuklar okulla yeniden kavuşmadan önce tembihlenen önlemleri almıştı. Materyaller kişiselleştirildi, afişler asıldı, yemekhane üst kata taşındı… Çocukların okulun yeni haliyle karşılaşmadan önce fikir edinmeleri için bir video da hazırladık. Yeniden bir araya gelecek olmanın coşkusu, okulun yeni haline nasıl uyumlanacağımıza dair kaygılara karıştı. Taş duvarları da olsa mekânları ve canlıları arasındaki akışın iç içe olduğu böylesi bir toplulukta sınırlar, mesafeler, atölyelerin sınıflara dönüşmesi, sarılamamak, aynı kalemle çizgilerimizi buluşturamamak… Her biri bizim için birer basamaktı sanırım. İlk hali kabaca planlamış da olsak çocuk çemberlerinde kuşların göç ederken aralarında bıraktıkları mesafeyi, taç utangaçlığını, yan yana durduğumuzda aramıza bir Işık bir Bambi’nin (kedi dostlar) sığması gerektiğini kıkırdayarak konuştuk. Birbirimize sarılmak, birbirimizi öpmek istediğimizde uzaktan nasıl selamlaşabileceğimize dair fikir yürüttük. Sürece uyumlanmak için çocuk arkadaşlarımdan çokça cesaret aldım. Bahçede oynarken kendilerini koruyacak mesafede durmak, aniden buluverdikleri “nefes penceresinin” önüne veya Barış Bahçesi’ne gidip maskelerini çıkardıktan sonra 20’ye kadar saymak, sarılmak için parmakları dans ettirmek gibi yeni ritüelleri(miz) var artık…
“Maskeli” okulu çocukların gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Esra: Maskeyle ilgili en büyük kaygım sanırım çocuk arkadaşlarımı bu konuda uyarma mecburiyeti hissetmem, sorumluluk bilinciyle bazen tekdüze bir uyarana dönüştüğümü fark edip kendimi yokladığım oluyor. Bu onlarla olan iletişimimi ve onların varlığımla ilişkilenme biçimlerini değiştirir mi, bu da düşüncelerimde yer eden şeylerden biri. Bu durumda “öğreten” konumundan sıyrılıp çocukların birbirlerini ‘denetlemeleri’ ve uyarmaları, türlü tekerlemeler ve seslerle iletişim dillerini dönüştürmeleri için alan açmak daha olağan görünüyor. Tüm bunlara rağmen, aniden gelişen yakın temaslara ve oyun içindeki heyecana kapılmışken kendilerini kararınca dizginleyebiliyor, özdenetimlerini sağlayabiliyorlar. Bu da az önce bahsettiğim kaygımın azalmasına ve birbirimizi gözetme sorumluluğunu eşitçe paylaşmamıza yardım ediyor. Böylece beraberce oluşturduğumuz kurallar topluluk bilinci, sorumluluk alma, “nefes penceresi” örneğindeki gibi pratik çözümler üretme gibi becerilerini beslerken, maskenin fırlatıp atıldığı kimi anlarda olduğu gibi kendilerini özgürce ifade edebilmelerine ve sonrasında karşılıklı uzlaşma için fikir birliği yapmaya alan açıyor diyebilirim…
Pandeminin ilk aylarında evden yürüttüğün eğitimin ‘uzaktan hali’ senin açından nasıl ilerledi?
Dersim: Uzak, uzaklık gibi başlıklar gelişimsel olarak çocukların deneyimlemesi gereken konulardan. Lakin erken çocuklukta öğrenme yakını sever. Örgün eğitimin elbette ‘uzak’ odaklı temaları olmalı. Erken çocukluk dönemi öğrenmelerinde duyuların, duyguların rolü ön plandadır. Öğrenme yakından ve yaşayarak gerçekleşir. Öğretmen ve çocuk arasında bedensel, mekânsal, duygusal ve duyusal bütünlüğü bozacak bir aracının varlığı, çocuk gelişimsel olarak onunla ilgili gerekli şemaları henüz çıkaracak olgunluğa ulaşmadığı için tam yerini oturmaz. Çocuk-öğretmen destek buluşmalarında nasıl bir yol izleyeceğimiz okul olarak detaylarına girdiğimiz bir konuydu. Pandemi dolayısıyla evdeki zorunlu yaşamı çocuk ve aile lehine nasıl destekleyebileceğimiz yani… Geleneksel öğrenme ilişkilerinin rafa kalktığı, evdeki sorumluluk dağılımına farklı gündemlerin girdiği, sıkışma ve yalnızlık duygularının kabardığı bir yaşamdan aile lehine sonuçlar çıkmasına yardımcı olmalıydık. Temel araçlarımız video, internet ve telefondu. Çocuğun ekran başındaki mesaisini çoğaltmamalıydık. Oyunun çocuk öğrenmesindeki “kutsal” yerini okulda olduğu kadar evde de korumalıydık. Anne-baba ya da çocuğa bakan yetişkinin destek ihtiyacını gidermeliydik. Bu yaşlarda evde geçirilen birkaç ayın çocuktaki karşılığı bizim algıladığımız zamansallığın çok ötesinde. Erken çocukluk dediğimiz 3-6 yaş aralığı. 3 yılın 3 ayını evde kapalı geçirirseniz sonuçları çocuğunuzun gelişiminde elbette iz bırakacaktır… Hareket planımız bu ve benzeri başlıklarla gelişti. Arkadaşlarla zamanı uzun ve de sık sık çemberler yaptık. Çabamızın nitelikli bir etkiye dönüşüp dönüşmediği değerlendirmesi ailelerin fikir belirtecekleri bir konu. Benim için yeni, yorucu bazen bıktırıcı ve hatta şaşırtıcı, yaratıcı, keyifli, sınırlarımı zorladığım ve kültürel sermayemin küfesini acı tatlı deneyimlerle doldurduğum bir süreç oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı pandemi koşullarında okulların açılmasına dair tedbirler açıkladı. Okullar sağlık ve güvenlik konularında çeşitli uygulamalar geliştirdiler. Yedi İklim bu süreci nasıl yaşıyor?
Dersim: Milli Eğitim’in genel hatları ile çizdiği ayrıntılı doküman, erken çocukluk için bir hayli yoksunluk barındırıyor. Arkadaşlık, birlikte oyun oynama, paylaşma, daha yakın ilişki, okul dışı alanları tanıma… Çocuklar bunlara ihtiyaç duyuyor. Bu farkındalık ile çocukların önemseyeceği, dikkat edeceği bir planı hayata geçirmeyi önceledik. En dikkat çekici nokta sosyal ve duygusal yakınlaşmaların fiziksel mesafe kuralına uygun yürütülmesiydi. Dışarıdan uyarılarla düzenlenen bir çocuk değil kendi kurallarını uygulayan öz-düzenleyici bir çocuk olmalıydı. Özellikle sosyal ilişkiler ve bu ilişkilerden türeyen her türlü etkileşimin kesin kuralları olmalıydı. Çocuklarla ‘okul maskeli olacaksa nasıl bir okul’ hayal ettiklerini anlamaya çalıştık. Fiziksel düzenlemelerimizi bu cevaplarla yeniden organize ettik. Çeşitli duygu ifadeleri türetme, yer işaretleri, dönüşümlü oyun alanları, arkadaşının hakkını gözetme, düzen ve sınırlar… Aslında çocuğun olağan halini pandemi koşullarında güvenle yaşayabileceği öğrenme ortamlarını hedefledik. Okulun bu yeni hali ile ilgili merak ettikleri konularda çemberler organize edildi. Kuşkularıyla gelen çocukların birkaç gün içinde kendilerini güven içinde yaşar halde buldukları anların heyecanını hep birlikte yaşadık.
“Maskeli” okulu çocukların gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Dersim: “Maske” bir eklenti olarak bir fazlalık olarak bir dizi yoksunluğu ifade ediyor. Pandemi sürecinin sembolü durumunda ve hakkında ürettiğimiz anlamlar güvenlik, risk, hastalık, sağlık, kaygı gibi çerçevelerde ilerliyor. “Maskeli Okul”lu, kılıçsız bir “Maskeli Kedi” eğlencesine çevirebilsek ne güzel olurdu. Bu yeni koşullar muhakkak ki çocukların gelişimini etkileyecek. Lakin gelişime bütüncül bakmalıyız. Her gelişim alanının diğerleriyle bağlantılı olduğunu unutmamalıyız. Karşımızda yeni bir durum var. Bu duruma karşı çocuğun beceri geliştirmesinin yolu ona sağladığımız güvenli, çocuksuz, insansız kısıtlı alanlarda mümkün mü? Virüsten korumak açısından bakarsak evet mümkün. Gelişimsel olarak bakarsak, hayatta kalma becerilerinin gelişmesi, artması açısından bakarsak aynı cevabı veremeyeceğim. Bir şeyi başarmak için verdiğiniz emekten kültür doğuyor. Ama ilkin başaramazsınız ve çabalarsınız, ta ki başarana kadar. Haliyle çocuğa bu konuda güvenli bir ortam yaratmak ve becerilerini geliştirmesini sağlamak önceliğimiz. Kaldı ki bu yaşlar kritik yaşlar. Kaygılarınızla var ettiğiniz bir ortamda çocuk durumun olağan olmadığını fark eder. Uzun süre maruz kalırsa ortam ve davranışlar olağanlaştırır. İçerideki küçük dünya dışarıdaki büyük dünyaya yeğlenir. Yarattığımız koruma çemberinde çocuk, gelişimini ihtiyaçları çerçevesinde sürdüremez ve sağlıklı bir gelişimden uzak kalır.
Pandeminin ilk aylarında evden yürüttüğün eğitimin ‘uzaktan hali’ senin açından nasıl ilerledi?
Hacer: Pandemi sürecinde sürekli evde olmaktan dolayı birazcık sıkıldık. Yeri geldi moralimiz bozuldu. Yeri geldi yapmadığımız şeyleri denemeye başladık. Bizim için zor bir süreçti. Çocuklara eğitimleri için uzaktan destek vermeye başladık. Yemek yapmak, hazırlamak ile ilgili videolar çektim. Önemli olan yemek videosu çekmekten öte çocukların “Hacer”i görmesi, okulu hatırlamasıydı.
Milli Eğitim Bakanlığı pandemi koşullarında okulların açılmasına dair tedbirler açıkladı. Okullar sağlık ve güvenlik konularında çeşitli uygulamalar geliştirdiler. Yedi İklim bu süreci nasıl yaşıyor?
Hacer: Milli Eğitim’in belirlediği uygulamaları yerine getirmeye çalıştık. Çocuklar okula maske ile gelmeye başladılar. Ben aşçı olarak okulda yemek yaparken ve dağıtırken özel beyaz kıyafet kullandım. Yemek masalarını, servisi yeniden tasarladık. Mutfağa giren her şey dezenfekte edildi ya da yıkandı. Okulda kullanılan alanlar gün içinde düzenli olarak dezenfekte edildi.
“Maskeli” okulu çocukların gelişimi açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Hacer: Maske kullanımı okulumuzun açıldığı ilk günlerde bizi bir hayli zorladı. Çocuklarla birlikte alıştık. Çocuklar için daha zor oldu diyebilirim. Çünkü daha önce maske nedir bilmiyorlardı. Aslında bu yeni durumun kendisi çocukların daha farklı şeyler öğrenmelerini sağladı.